• Aydın27 °C

Halil KANARGI / Köşe Yazarı

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Halil KANARGI / Köşe Yazarı

YALANLARA BELGELERLE CEVAPLAR

01 Ekim 2010 Cuma 12:13

SON ON YILLIK YALANLARA

 BELGELERLE CEVAPLAR

            Son on yıl içinde sihirli kutu televizyonlarımızdan kendilerini hatip ilan eden kişilerin ülkemizin her köşesinde, camilerde, düğünlerde, toplantılarda Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Laik Cumhuriyetimiz, Anayasa Mahkememiz, Yargıtay, kişiler ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik aklın ve mantığın izah edemeyeceği, alamayacağı iftiraları, küfürleri yapan ve söyleyen, içlerinde maalesef miletin vekili olma şansını yakalamış kişiler ile onların dalkavukluklarını yapanları iğrenerek seyrediyorum.

Kendilerine hatip diyen bu kişilerin ilk söylediği cümleler kişilere ve kurumlara saldırı, ikinci cümleleri ağıza alınmayacak küfür, üçüncü cümleleri ise Yüzügüzel Yaradan’ımızın adı.

            Birbirinden çok ayrı üç cümle. Peki küfürle birlikte Yüce Yaradan’ımızın adını ard arda söylemek inançla, imanla, Peygamber Efendimizin ahlakı ve ( S.A.V.) " İyi bir Müslüman, güzel ahlak sahibi olandır."  hadisi ile uzaktan yakından ilişkisi varmı?

            Ağlıyormuş gibi yapıp karşısındakilerin tepkilerini yüzlerini elleri ile kapatıyormuş gibi yapıp parmak aralarından kontrol ederek nabza göre şerbet verenler,  çok basit kelimeler ve cümleler ile kelime oyunu yaparak halkı Cumhuriyete karşı kışkırtanlar. Hac gibi Allah'ımızın mali durumu ve gücü yetenin bir kez olsun yerine getirmesi gereken dini vazifeyi yerine getirmek için temiz dini duygularla kutsal topraklara giden hacılarımıza ayakta yemin ettirerek " Türkiye Cumhuriyetine, Atatürkçülüğe, Laikliğe, Türk Milliyetçiliğine " lanet okutanları ve bütün bunları yaparken Yüce Dinimiz İslamı kullanan ve 15 mayıs 1915 günü İzmir'i işgal eden Yunanlıların İslamı ayaklar altına aldıkları gün yaptıklarını yapanları izlerken kahroluyoruz. Bütün bunları İslamiyet adına ve kutsal kitabımız KURAN-I KERİM adına yapıyorlar.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, seçilmiş kişiler ve toplum önünde olan aydın insanlarımıza ve onların eşlerine, çocuklarına küfürler ve hakaretler yağdırıyorlar. Normal konuşma gibi dini motifleri de ekleyerek söylediklerinin ve yaptıklarının, din de ve iman da ve KURAN-I KERİM’ in o eşsiz güzellikte ki nasihatlerinde hiç mi hiç yeri yok.

 Dur demek gerekmez mi?

Kutsal kitabımız KURAN-I KERİM     “OKU” nasihatıyla başlar.

İlk inen sure: İKRA (ALAK) suresi:

 Oku... Yaratan rabbinin ismiyle

 O insanı alaktan yarattı.

 Oku. Rabbin en büyük kerem sahibidir.

 O insana kalemle öğretti.

                         O insana bilmediğini öğretti.

Yüce Rab’bımız biz insanlara oku , öğren ve doğruyu bul demiş. Öğrenmek için okumalıyız. Aşağıdakileri lutfen okuyunuz ve kendini hatip ilan eden kişilerin siyasi ihtirasları uğruna kişilere ve kurumlara karşı yaptıkları İFTİRA ve YALANLARINA belgelerle cevap bulacaksınız.

           

Atatürk'ün soyuna sopuna hakaret edenlere cevap!

                        Atatürk, 1881 yılında Selanik’te Koca Kasım Mahallesi, Islahhane caddesinde üç katlı pembe evde dünyaya geldi. Atatürk'ün babası Rüsumat (vergi) Dairesi memuru Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde Hanımdır. Bu ev bugün, Apostolu Pavlu sokağındaki 71 Nolu binadır. Konsolosluğumuzun bahçe sınırları içindedir. Müze olarak kullanılmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk, baba ve ana soyu olarak Evlad-ı Fatihan’dır. (EVLAD-I FATİHAN = Osmanlı'nın yayılma ve genişleme devrinde, fetedilen yerlere iskan edilen YEDİ GÖBEK türklere verilen ad). Ali Rıza Efendi'nin dedeleri önce Vidin, daha sonra Serez'e gelmişler, Nizam-ı Cedid yıllarında başlıyan ve 1827 Osmanlı-Rus harbi yenilgisiyle çevreyi kapsıyan Bulgar, Yunan, Sırp eşkiyalık taşkınlığı önünde Selanik'e yerleşmişlerdir. Zübeyde Hanımın ataları Konya yörüklerinden ( Yürüyen Türk = Yörük ) seçilen Evlad-ı Fatihan soyundandır. Kendilerine Konyarlar denilirdi.

           

Atatürk'ün Çanakkale Savaşlarında komuta etmediği, sadece Muhabere Telsiz Subaylığı yaptığını iddia edenlere cevap.

                        4 Ağustos 1914'te Harbiye Nazırı Enver Paşa, Sultan Reşat adına Başkomutan Vekili olarak ordunun başına getirildi. Mustafa Kemal Atatürk bizzat "cephede fiili vazife" almak için Enver Paşadan Ekim 1914 'te cephe görevi ister, ancak Sofya Ateşemilliterliği'ne atanır.

Aşağıdaki olaylar peş peşe gelişir.

            11 Ağustos 1914 İngiliz savaş gemileri filosu Çanakkale'yi dışarıdan kontrol altına aldı.

26 Ekim 1914 Yavuz ve Midilli zırhlıları ile Osmanlı donanması Alman Amiral SOUCHON komutasında Karadeniz'deki Rus limanlarını bombaladı ve Osmanlı Rusya'ya karşı fiilen harbe girmiş oldu.

            3 Kasım 1914 İngiliz ve Fransız gemileri Çanakkale boğazı girişindeki Seddülbahir ve

Kumkale tabyalarını topa tutmasıyla Osmanlı İmparatorluğuna karşı fiilen harbe başladı. Ticaret ve

savaş gemileri bir daha Çanakkale Boğazından geçemedi.

            Aralık 1914 'te Mustafa Kemal Atatürk Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya daha önce yaptığı başvuruyu, bu kez sitemli olarak yenileyerek cephede fiili vazife istedi.

Başvuru metni aşağıdadır.

            " Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım Muharebe Cephelerinde ateş hattında bulunurken ben Sofya'da Ateşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatından mahrumsam, kanaatiniz bu ise lutfen açık söyleyiniz."

            Bu sitemli başvuru üzerine Üçüncü Kolordu'ya bağlı 19. Tümen Komutanlığı'na 20 Ocak 1915 tarihinde atanır. 25 Ocak 1915 tarihinde İstanbul'a gelip Enver Paşa'yı ziyaret eder. Batı savunması için düşünülen 19. Tümen henüz kurulmamıştır. 2 Şubat 1915 'te Tekirdağ'a gelir, gece ve gündüz demeden Çanakkale'de O Muhteşem Destanı yazan Tümenini kurar. 19 Şubat 1915 'te Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'a girmeyi düşünen İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale'nin dış tabyalarını topa tutmasıyla Mustafa Kemal  19.ncu Tümenini o günkü adı MAYDOS olan,  bu günkü adı ECEABAT 'a alır ve ATATÜRK 19.ncu Tümen Komutanı ve MAYDOS BÖLGE KOMUTANI olarak savaş hattına girer.

            Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale Savaşına, kendilerini hatip ilan etmiş bazı kişilerin dediği gibi  Telsiz ( Muhabere ) Subayı olarak değil 19.ncu Tümen ve Maydos Bölge Komutanı olarak girmiş ve dünyanın 100'ü aşkın ülkesinin Silahlı Kuvvetlerinde okutulan ve anlatılan Kıyı Savunma Stratejisi dersinin konusunu ve Çanakkale Savaşının O Muhteşem Destanını yaratmıştır.

            Bir belge daha...

            Padişah Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk 15 Aralık 1917 ila 14 Ocak 1918 tarihleri arasında 20 gün süren Almanya yolculuğunu birlikte yapmışlardır. Çanakkale savaşında vatanı kurtaran asker olma sıfatının yanında, memleket meselelerindeki düşüncelerini hiç bir engel tanımadan ortaya koyması Alman Genelkurmay Karargahında Ünlü Mareşal Hindenburg ve Kurmay Başkanı General Ludendorff’a sorduğu sualler ve tenkidleri ile Alman İmparatoru II.nci Wilhelm’in takdirlerini kazanmış ve Alman İmparatoru II.nci Wilhelm şu sözleri söylemiştir.

“ Genç Kumandan... Sizin Çanakkkale Destanını nasıl yazdığınızı şimdi daha iyi anlıyorum”

            Mustafa Kemal'i bütün dünya tanıdı , öğrendi ve anladı. Sizler de tanıyacak, öğrenecek ve anlayacaksınız.

Aşağıdaki satırları çok daha dikkatli okuyunuz ve düşününüz.

 

Çanakkale Savaşının öncesi  Emperyalizmin siyasi oyunları ve sonuçlarına bir bakalım

1- Anadolu'yu Kırımve Orta Asya Türk belde ve Cumhuriyetlerinin akıbeti bekliyordu.

2- Rusya İstanbul ve boğazları alarak Akdeniz'e ulaşmak istiyordu.

3- Ege sahillerine Yunanistan yerleşecekti.. ( 1854 yılında Rum Patrikhanesinda hazırlanan planlar      gerçekleştirecekti.)

4- Doğu Karadenizde Potnus Rum Devleti kurulacaktı

5- Batıdan Amasya ilimizide içine alan Doğu ve Güneydoğu Anadolunun tamamında Büyük Ermenistan kurulacaktı. ( 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu Dışişleri Bakanı olan Ermeni Kapriyel Norodungyan Büyük Ermenistan haritasını hazırlayıp İngilizlere sunmuştu.)

6- Anadolu'da Konya'yı da içine alan topraklar İtalyanlara kalıyordu.

7- Adana'dan Antep'e kadar uzanan düz çizgi ile topraklarımız İngiliz ve Fransızlar arasında

bölüşülüyordu.

8- Emperyalist güçlerin sömürgesi halindeki İslam Alemi için kurtuluş, haysiyet ve hürriyet ümitleri tamamen yok oluyordu.

9- Dünyanın beş kıtasında ki mazlum ve diğer milletller için kurtuluş ümidi tamamen yok oluyordu.

Kısaca Müstakil Türk Devleti devri kapanıyordu.

            Çanakkale Zaferi, bu Emperyalist planları tamamen ve temelinden yıktı. Kısa süreli de olsa

Orta Asya ve Kafkaslar'da Türk Cumhuriyetleri kuruldu. Milli Mücadele sonunda kazanılan zaferle

Cumhuryetimiz kuruldu ve yukarıda ki Emperyalistlerin uzun yıllardır provasını yaparak hazırladığı “TÜRK’süz DÜNYA” oyunu, seyircisiz sahnelenen tiyatro perdelerini açamadı. Ancak, oyuncular değişsede oyunun provaları aynen sürdürülmektedir. Çok uyanık olmak zorundayız ve TÜRK’süz DÜNYA oyununun sahnelenmesini dünya durdukça engellemeliyiz.

            Gelelim kelime oyunları ile halkı kandıranlarave diğerlerine;

            Büyük Türk Milleti'ni Araplaştırma, (Araba benzetme) URUBE' leştirmeye çalışan Ümmet toplumu anlayışını benimsemiş konuşma yeteneği iyi, Din üzerinden para, seks ve  iyi bir yaşam sağlama anlayışı olan din tüccarlarının hedefleri 79 yıllık Laik Cumhuriyetimiz  ve Cumhuriyetimizin koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetlerimiz  ve eşsiz Komutanlarımız.

            İlk hedefleri Cumhuriyet rejimi olan bu kişiler Türkiye Cumhuriyet'i insanlarına dini baskı yaptığını söylüyorlar. Laik olan müslüman olamazmış. Laisizm anlam olarak “ din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.” Doğru olanda budur. din sadece bir vicdan ve iman varlığı değilmidir. Okunan dualar, istenen yardımlar, yakarışlar sadece Allah'a kulluk etmek değilmidir.

      Hristiyanlık dininde sınıflar vardır. Bunlardan biriside Ruhban sınıfıdır. LAİKLİK; bu ruhban sınıfının dünya işlerine karışarak kurduğu baskıya karşı dini dünya işlerinden ayırma hareketi olarak ortaya konmuştur. İslamiye'te ise Ruhban sınıfı yoktur.

            "La Ruhbaniyet-i fil islam=İslamda ruhban sınıfı yoktur." İşte Atatürk'ün benimsediği Laiklik aslında mevcut olan DİN KURALINI  yüce yaradanın buyruğunu yerine getirmektir..

 

Büyük Önderimiz MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ‘ ün dinimize bakışını bir görelim.

 

* “ Din lüzumlu bir müessesedir, Dinsiz Milletlerin devamına imkan yoktur.Yalnız, şurası var ki din, Allah ile Kul arasındaki bağlılıktır.”                ( Atatürk’ün Hususiyetleri. Kılıç Ali. Sayfa 116 )

* “ Din vardır ve lazımdır. Temeli sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat binası uzun asırlardır ihmale uğramış.” ( Yakınlarından Hatıralar. Sayfa 112. Asaf İlbay )

* “ Türk Milleti daha dindar olmalıdır.Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum.” ( 1923, Söylev ve Demeçleri. Cilt III sayfa 70 )

* “ Bir şey akıl ve mantığa, Milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye bir şey sormayınız. O şey  DİNİ’ dir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantığın birleştiği bir din olmasaydı kusursuz olmazdı, son din olmazdı.” (1923, Söylev ve Demeçleri. Cilt II sayfa 127 )

* “ Milletimiz DİN ve DİL gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiç bir kuvvet milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamamıştır ve alamaz. ( 1923, Söylev ve Demeçleri.

Cilt II sayfa 65 )

            Daha pek çok söylev ve belgeler var. Elinizi vicdanınıza koyunuz ve iyi bir inanan, iyi ve güzel ahlaklı müslüman düşününüz... Kim yukarıdaki açık seçik cümlelerin aydınlığı içinde Mustafa Kemal Atatürk kadar İslam dinini öz yapısı içinde anlatabilmiştir.

Yine, 15 Mayıs 1915 ‘te İslamı ayaklar altına alan, camileri kapatan, ezanı mukaddesi susturan  (Hristiyanlığa karşı Doğudan gelen İslam, artık tehdit olmaktan çıkmıştır.) diyen Yunan’ı güzel Yurdumuzdan söküp atan, İslamın onurunu kurtaran  Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları değil mi?

            LAİKLİK,  Atatürk’ün Büyük Türk Milletine olduğu kadar, İslam dinine de en büyük ve en hayırlı hizmetidir.

            LAİKLİK, Türk Milletini ümmetleşme tehlikesinden kurtaran, URUBE ( Arapçılık, Araplaşma, Arap milliyetçiliği ) felaketinin dışında tutabilecek tek kurtuluş yoludur.

            Atamızla ve Laik Cumhuriyetimizle uğraşmayı bırakın artık. Milli bayramlarımızda, özel günlerde yapılan törenlerde Atamızın huzuruna çelenk koymaya ve saygı duruşunda bulunmaya içiniz sızlayarak değil, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kurtarıcıyı, bir dahiyi Ulusumuza gönderdiği için Allaha şükrederek gidiniz.

 

Türk Silahlı Kuvvetlerimize  ve eşsiz Komutanlarımıza yapılan hakaretlere cevap.

           

            Annem hiç okula gitmemiş, okuması ve yazması da yok. Her zaman ben cahilim çocuğum derdi. Aşağıdaki satırları annem bana askere gitmeden bir gece önce söylemişti.

            Annem,” Benim küçük oğlum büyümüşte asker olmuş. Asker ocağı Peygamber ocağı oğlum, ana kucağı değil. Sen artık askersin, sana Analık haklarımı helal ediyorum. Sen Peygamber ocağında nöbet tutarken bizlerde yatağımızda rahat rahat uyuruz. Yüce Allahıma şükürler olsun ki bana askerlik yapacak, vatanı bekleyecek oğullar verdi. Yolun açık olsun oğlum.” demişti.

            Şimdi ise, okumuş her biri Üniversite mezunu , kendini hatip saymış kişilerin, bilim adamı geçinen televizyonlarda Türk Silahlı Kuvvetlerini çok büyük tüketici sınıfına sokan ve 1974 yılında lise öğrencisi iken gazetelerde okuduğum bir siyasetçinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ nin Kıbrıs Barış Harekatı yorumlarına bakalım.

Kendini hatip sayanlar neler diyor,

* Asker PKK ile savaşırken komutanlar Diyarbakır’da eğleniyormuş,

* Asker PKK ile savaşırken yaralanıyor, Helikopterler yaralı askerleri değil, komutanların eşlerini kuaföre taşıyorlarmış,

* Komutanlar dinsiz ve Allah’sızmış,

* İnançlı Subaylar ordudan atılıyormuş,

* Namaz kılan, oruç tutan Subay ve Astsubaylar ordudan atılıyormuş,

* Türk Silahlı Kuvvetleri 50 yıldır yattığı yerden yiyiyor, şimdi karşılığını ödesinmiş,

* Türk Silahlı Kuvvetleri çok büyük tüketici imiş, miş , miş, miş

Durun bakalım beyler. Ellerinizi yeniden vicdanınıza koyun ve başarabilirseniz düşünün. Söylediklerinizin yalan olduğunu sizler çok iyi biliyorsunuz.

            Asker  PKK  ile savaşırken başında komutanları için yukarıdaki iftira ve yalanları söylemek sizlerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin özel yapısı hakkında hiç bir şey bilmediğinizi gösteriyor. Önce eşsiz, dünyada başka bir örneği bulunmayan, 20 yaşına gelmiş her Türk gencinin davul ve zurna eşliğinde çekilen halaylarla güle oynaya gittiği, Peygamber ocağı dediğimiz, gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin özel yapısını düşünün, düşünemiyorsanız okuyun ve öğrenin.

1- Türk Silahlı Kuvvetleri, Büyük Türk Milleti’nin bağrından çıkan bir güçtür.

2- Türk Silahlı Kuvvetleri, Milletimizin gücünün dışarıya karşı en üst seviyedeki göstergesidir.

3- Türk Silahlı Kuvvetleri, Askerlik görevini yapmaya hak kazanan 20 yaşına gelmiş gençlerimizin 18 ay boyunca hiç bir maddi menfaat beklemeksizin “vatan borcu, namus borcudur” diyerek gönüllü olarak görev aldığı ve görevini yerine getirdiği, kutsal vazife anlayışının en üst düzeyde temsil edildiği yerdir.

4- Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine verilen görevi canından üstün sayarak, yapması gereken zamanda yerine getiremeyince “Kurtuluş savaşında 57. Tümen Komutanı Albay Reşat bey Çiğiltepe’yi ele geçiremeyince kendisini vurmuştur.” Kendini vurabilecek kadar onurlu ve vatan sevgisini her şeyin üstünde gören vatan evlatlarının ve komutanlarının bulunduğu yerdir.

5-  Türk Silahlı Kuvvetleri, paralı askerler birliği değil, gönüllü askerler birliğidir.

6- Türk Silahlı Kuvvetleri, Teğmen olarak göreve başlayan genç bir subayın çok yoğun emek, çalışma, başarı ve üretimleri sonucunda 40 yıl gibi çok uzun bir zaman dilimi sonunda Ordu Komutanı olduğu yerdir.

7- Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın hiç bir ordusunda görülmeyen, Yüksek Vatan Sevgisi, Yüksek Türklük Şuuru, Yüksek Disiplin Anlayışının doğduğu yerdir.

8- Türk Silahlı Kuvvetleri, Büyük Türk Milletinin ta kendisidir.

Askerlik görevini yapan her Türk genci gün içinde üç öğün olarak yenen yemekte yapılan duayı çok iyi bilir. “ALLAHIMIZA HAMDOLSUN. MİLLETİMİZ VAROLSUN. AFİYET OLSUN” ..

            Ramazan ayında oruç tutan Subay, Astsubay ve Erler için iftar ve sahur sofraları hazırlanır. İbadethane olarak kullanılmak üzere camii ve mescitler hazırlanmıştır.

Bütün bunları askerlik vazifesini yaparken görmelerine rağmen, yukarıdaki iftira ve hakaretleri yapanlar, Yüce Dinimizi siyasi baskı aracı haline getirmeye, Milletimizi inkar ederek araplaştırmaya (URUBECİLİK) çalışan ümmetçilik sevdalıları siz ve sizin gibileri Büyük Türk Milleti asla affetmeyecektir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok büyük tüketici olduğunu söyleyen dar düşünceli yazar yada konuşmacılar var. Lise de öğrenciyken hatırlıyorum, Kıbrıs Barış Harekatı başlamıştı. Bir siyasi parti liderine şu soru sorulmuş. “ Barış harekatı başladı. Silahlı kuvvetlerimiz Kıbrıs’a çıkartma yaptılar. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?” Siyasi parti liderinin verdiği şu cevap, insanın kanını donduracak nitelikte. “ Türk Silahlı Kuvvetleri 50 yıldır yattığı yerden yi yiyor. Şimdi karşılığını ödesin.” 14 yaşımdayken bir gazetede okuduğum bu cevap beni çok üzmüştü. Belge elimde yok ama, o tarihteki gazete arşivlerinden bulunabilir.

 

Türk Silahlı Kuvvetlerini büyük tüketici olarak gören bilim adamları ve yattığı yerden yediğini iddia eden siyasilere cevap.

            Eğer, Doğu ve Güneydoğu Anadolunun tamamında Büyük Ermenistan kurma hayaliyle yanıp tutuşan ve hazırladığı Büyük Ermenistan haritasını o dönemin İngiliz Büyükelçisine sunarak“Buralarda büyük ermenistanı kurunuz, kulunuz köleniz olalım” diyen 1911 yılı Osmanlı İmparatorluğu Dışişleri Bakanı Ermeni Kapriel Norodungyan ile Mekke Şerifi olarak atanmadan önce, Osmanlı İmparatorluğu Danıştay üyesi olan ve Mekke Şerifi olduktan hemen sonra Irak, Suudi Arabistan, Ürdün, Filistin topraklarını İngilizler ve Fransızlarla birlikte hareket ederek İmparatorluktan ayıran Mekke Şerifi Hüseyin gibi düşünmüyorsanız, kendinize şu iki soruyu sormalısınız?

1-  Türk Silahlı Kuvvetleri büyük tüketici ise NE ÜRETİYOR?

2-  Güzel Ülkemizin JEOPOLİTİK ve JEOSTRATEJİK KONUMU NE?

Şanlı tarihimizin bize gösterdiklerine, öğrettiklerine ve 2.nci sorunun cevabına bir bakalım.

·     Rusya 1800 yılından, Romanof Çarlığı döneminden bu yana beyaz sulara (AKDENİZ) inme hevesiyle (İstanbul ve Çanakkale boğazlarına sahip olma) yanıp tutuşmuyor mu?

·     Osmanlı İmparatorluğu Dışişleri Bakanı Ermeni Kapriel Norodungyan’ın hazırlayıp İngiliz Büyükelçisine sunduğu  Doğu ve Güneydoğu Anadolunun tamamında Büyük Ermenistan kurma hayallerinin sona erdiğinimi sanıyor sunuz?

·     Yıllardır Güney Azerbaycan topraklarını işgal altında tutan İran’ın PKK ve Hizbullah terör örgütlerini kullanarak Pers Emperyalizmini ve bugün ne idüğü belirsiz olan rejimini Ülkemize din kisvesi altında ihraç etmeye çalışmıyor mu?

·     Musul ve Kerkük’teki garantörlük haklarımızı hiçe sayarak, oradaki soydaşlarımıza asimilasyon uygulayan ve PKK’ya her türlü desteği veren Irak’ı görmüyor musunuz?

·     Ulusumuzu büyük acılara boğan PKK terörüne personel, eğitim, silah veren ve liderine yıllarca ev sahipliği yapan, Fırat ve Dicle sularında hak iddia eden ve Ulusal haritalarında Hatay’dan Şanlı Urfa’ya kadar olan bölgeyi kendi sınırları içinde gösteren Suriye’yi görmüyor musunuz?

·     Kıbrıs ve Ege Denizinde her zaman baş ağrısı olan ve 1854 yılı Rum Patrikhanesi bildirisinde yer alan “ İSTANBUL ili KONSTANTİNAPOLE oluncaya kadar savaşacağız” diyen Yunan’ı görmüyor musunuz?

·     Yakın coğrafyamızda bulunan bir çok ülkede uluslararası antlaşmalarla yasaklanmış olmasına rağmen Kimyasal ve Biyolojik (Kitle İmha Silahları) silah stoklarının bulunduğu ve hatta bu ülkelerden bazılarının bu silahları kendi yurttaşlarına karşı kullandığını gördük. Bize karşı kullanmayacaklarını mı sanıyor sunuz?

·     Ülkemiz Jeopolitik ve Jeostratejik konumu nedeniyle etrafı ateş çemberiyle sarılı ve dünyanın en yumuşak karnı durumunda değil mi?

2.nci sorunun cevabını az da olsa öğrendiniz. Sanırım 1.nci sorunun cevabını da bulmuş olmalı sınız? Ben 1.nci sorunun cevabını yine de  yazayım. Türk Silahlı Kuvvetleri “ GÜVENLİK” üretir. Eğer Türk Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılık gücü olmasaydı, korkulan gücü olmasaydı yukarıdaki olayların hepsi sırayla gerçekleşirdi.

            Ordumuza ve değerli Komutanlara dil uzatanlar, eğer Türk Silahlı Kuvvetlerinin ürettiği “GÜVENLİK” olmasaydı, bu çirkin saldırıları yaptığınız yerler şimdi düşman işgalinde olurdu.

            Düşünün, bir kez daha düşünün!!!

 

            MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün yaşamından bazı bölümler.

           

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün Libya görevi.

11 Ocak 1905 Kurmay Yüzbaşı oldu. 5  Şubat 1905 Şam'daki 5. Ordu'ya tayini çıktı.1906 Yılında dört ay izin alarak Selanik'te kaldı. Burada Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin Makedonya'daki ilk şubesini kurdu.

15 Ekim 1911'de gizli bir görevle Trablus'a gönderildi. Aşağıdaki sözlerine dikkat ediniz."Maksadımız Ebedi bir Mücadele sahası açmaktır.Muvaffakiyet Allah’tan" Mustafa Kemal Atatürk bu sözleri ile LİBYA’ nın Emperyalistlerin sömürgesi haline gelmemesi için açılan kurtuluş yolunu ve yakılan mücadele meşalesini ne güzel anlatmıştır. Oysa Başbakanımızın bu ülkeyi ziyareti sırasında Osmanlı'ya ve Türkiye Cumhuriyeti'ne tarih bilgisi yoksunlarınca hakaret edilmiştir.

Kurtuluş Şavaşından Kesitler...

1982 yılında terhis olup trenle Ankara'dan İzmir'e dönerken tanıştığım Yalçın isimli biri çeşitli konularda sohbet ederek Afyon’a yaklaşırken dedesinin Atatürk'ün emir eri olduğunu söyledi ve dedesinin ona söylediklerini anlatmaya başladı.

            26 Ağustos sabahına az kala gece saat 2:00'de İsmet Paşa ve yanındaki diğer komutanlara birkaç saat uyumalarını söyledi. Sonra bana dönüp (eğer ismi aklımda yanlış kalmadıysa emir erinin adı Recep olmalı.) "Recep Oğlum, sen de biraz uyu." dedi. Emir eri Recep “yanından biraz uzaklaşıp onun uyumasını bekliyordum. Beline kadar gelen boy çukurunun içine girdi. Ellerini avuçları gökyüzüne gelecek şekilde açıp”

            "Ya Rabbil - Alemin. Ben elimden geleni yaptım. Ulusumun yüzünü kara çıkarma. Ulusumu sana emanet ediyorum" dedi. Ağladığını hissettim ama göz yaşlarını göremedim. Daha sonra ezberinden ve ilahi şeklinde Fatiha ve Yasin Surelerini okudu. Geçen uzun bir zaman sonunda boy çukurunun kenarındaki toprak yığınına yaslanarak uykuya daldı.” Bana bunları anlatan Yalçın’la bir daha karşılaşmadım. Dedesinin söylediklerini anlatırken Yalçın, dinlerken de ben ağladım.

Atatürk'ü dinsizlikle suçlayanlara itfah olunur.

           

Türk Askerlerinin Vatan Sevdası

            Kurtuluş Savaşı'nda 57. Tümen Komutanı Albay Reşat Bey Çiğiltepeyi ele geçiremeyişini onur meselesi yapıp canına kıyar. (Türk Askerlerinin Vatan Sevdası canından da üstün)

            Kurtuluş Şavaşı'nda Uşak yakınlarında teslim olan Yunanlı Subaylar,

 General Trikopis (bir gün önce Yunan Orduları Başkumandanlığına atanmıştır.), 2.Kolordu Komutanı General Diyenis, 13. Tümen Komutanı Albay Vandelis,  2. Kolordu Kurmay Başkanı Albay Yuvanis, Albay Kalinbalis, 25 Üst Subay, 120 Subay, 3000 er  ve diğerleri Fevzi Paşa, İsmet Paşa ile Mustafa Kemal Paşa'nın Uşak'ta bulunduğu  daha önceden hazırlanan eve getirilirler.

Fevzi Paşa ve İsmet Paşa Yunan'lı General'lerin selamlarını başlarını hafifçe öne eğerek ama ellerini uzatmadan kabul ederler.

Mustafa Kemal Paşa General Trikopis'in elini sıkarak olağan bir sıkış süresinden fazla tutarak;

-Oturun General, yorulmuş olacaksınız, der.

Trikopis;

-Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum General, diyebilmiştir.

Büyük Taarruzun çok iyi gizlenmiş olduğunu itiraf eder. Hatta top atışları başladığında Afyon Karahisar'da baloda olduğunu söyler.

Mustafa Kemal Paşa bir kaç ay önce Baş Kumandan'ın Hacı Anesti, cepheyi teftişten dönüşünde gazetecilere;

-Mustafa Kemel mi? Ben bu isimde bir kumandan tanımıyorum. Cephede hiç bir yerde rastlamadım, demiş. Şimdi ben bir haftadır muharebe meydanındayım. Evet. Başkumandanınız nerededir? Diye sorar.

Trikopis ellerini iki yana açarak;

-Bilmiyorum, der.

            Uşak ilinin göğem köyü yakınlarında Trikopus ve diğer Yunan Subayları'nın esir alındığı yere bir anıt dikilmiştir. Anıtta yazılanları okumanız için burada yazmıyorum. Sizlere acizane tavsiyem, eşinizi, çocuklarınızı önce Çanakkale Şehitliklerine, daha sonra Afyon Karahisar'a ve Anıtın bulunduğu yere götürünüz. Daha sonra eşiniz, çocuklarınız ve yakınlarınız ile Mustafa Kemal'i tartışınız. Ne kadar haksızlık ettiğinizi göreceksiniz. Türk evladı olduğunuz için gurur duyacaksınız.

 

            Saygı duymak!

            Türkiye'mizi ülkesine bağlama hayali peşinden koşarak, hayatının en büyük hüsranına uğrayan Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos kendisini askeri ve diplomatik alanda yenilgi üstüne yenilgiye uğratan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü Nobel Barış Ödülüne"Yakındoğu'da barış yolunda yeni bir çöp açan Yunan-Türk Antlaşmasının imzalandığı dönemde,1930 yılındaki Yunan Hükümeti'nin başkanı sıfatıyla, şimdi Nobel Barış Ödülü Komitesi'nin seçkin üyeleri önünde, Mustafa Kemal Paşa'nın adaylığını, bu onur ödülüne layık olarak önermekten şeref duymaktayım" sözleriyle aday gösterecek kadar saygılı ve Ata'mızı kişisel olarak onurlandıran ve Ata'mıza bu olayı önermekten şeref duyacak kadar saygı duyan, sıcaklık ve sevgi taşıyan Yunan Başbakanı kadar saygı duymanız  gerekmez mi?

Büyük Önderimizin Dünya Üzerindeki Etkisinden Kesitler

            Ozanımız Behçeli Kemal Çağlar'ın 1965 Yılında Asya Ülkelerine yaptığı geziden notlar

            - "Endonezya'da Hollanda'lıların egemenliğine neden boyun eğerek yaşadınız" sorusuna bir Endonezya'lı;

            -Biz Mustafa Kemal'i tanımadan önce, insanüstü gördüğümüz Avrupalı efendiye kafa tutabileceğimizi nereden bilebilirdik? sorusuyla cevap verir.

Atamızın verdiği Bağımsızlık Mesajının gücü tartışılabilir mi?                        

Mazlum Uluslar Atamızı, Mustafa Kemal’i nasıl sahipleniyorlar. Ya sizler ne yapıyorsunuz?

“”                                                       

 

 

Cakarta ile Delhi arasında Şairin uçakta karşılaştığı bir Filipinli yazar;

--Mustafa Kemal hareketinden önce Uzak Asya'da Müslümanlık tutsaklık dini gibi bir şeydi. Kemalist Türkler Müslümanlığın yüzünü ağarttı. der.

Sizlerde Müslümanlığın yüzünü ağartanlardan olun. KEMALİSTLERDEN  olun.

            Şairimize Çinli General Çan Kay Şek'in doğum gününde Türkçe bilen bir Çinli şu ilginç olayı anlatır.

            Ünlü bir Amerikan Dergisi Çan Kay Şek'in karısına;

            "Kocanızın bütün büyük işlerinde baş yardımcısı ve yaratma ortağı olduğunuz söyleniyor, ne dersiniz? diye sorarlar. Verilen cevap şöyledir;

            -Bir gün kocam, Çin Tiyatroları gibi sürüp giden iç savaşlardan bıkıp usanmış, yorgun argın eve dönmüştü. Ne yaptımsa şenlendiremedim. Sonunda Türk Kurtuluş Savaşı önderi Mustafa Kemal'in Çince'ye Çevrilmiş Nutuk’unun belirli yaprakları arasına kağıtlar koyup yatağının başucuna bıraktım. Bütün gece lambası açık kaldı ve ertesi sabah en mutlu günlerinden daha dinç mücadelesinin başına döndü.

            Atamızın Nutuk'u Çin de bile ışık veriyor, okunuyor. Sizlere de ışık verecektir. Okuyunuz.

            “”

Avusturalya'ya yolu düşen şairimiz Behçet Kemal Çağlar orada 85 yaşında eski bir anzak savaşçı ile tanışır. Adımda Kemal, ve Türk olduğumu duyunca gözleri parladı ve dili çözüldü.

            "Anzak Savaşçısı;

            -Çanakkale Savaşı'nda Mustafa Kemal ile otuz beş metreye kadar yakın geldim. Karşılıklı siperlerdeydik. Bir türlü yüzünü göremedim, karşılaşamadık. O gün, bu gün yüzünü merak ederim. Size benziyor mu? Bir renkli resmini  elde etmek isterdim.

            Behçet Kemal Çağlar;

            -Kalkın aynaya bakın. Mustafa Kemal benden çok size benzer. Sizin gibi mavi gözlü, sizin gibi sarı-kumral saçlıydı.

            Coştu, gülümsedi. Yarım ağızla özür dileyip telefona koştu. Evini aradı, kızı telefona çıkmıştı.

- Kızım annene söyle, bundan böyle daha çok saygı isterim. Şimdi bir Türk tanıklık etti. Mustafa Kemal'e benziyormuşum.

Bir Avusturalya'lı mavi gözü sarı saçı var diye O’nun adını kullanarak saygı görmek istiyor. Ya siz ne yapıyorsunuz?"

            “”

            Behçet Kemal Çağlar Tokyo'da şair iki Vietnam'lı ile bir şölende yan yana gelir. Türk olduğunu anlayınca Vietnamlılar Atatürk'ten söz açarlar. Biri şöyle konuşur.

            1.Vietnam'lı;

            -Fransız İşgali'nden kurtulmak için Sovyet Rusya dan akıl ve para yardımı gördük. Ne çare ki Atatürk gibi yapamadık. Onların akıl hocalığından kurtulamadık.

            2.Vietnam'lı; Şu çenemdeki yara izinin hikayesini anlatayım. der.

            - Bir gün babam Fransız dergilerinde çıkmış  Mustafa Kemal Atatürk resmi getirdi. Resim bir ara elden ele dolaştı ve sonra ortadan kayboldu. Bir arkadaşımdan çantasına koymuştur diye şüphelenmiştim. "Resmimi isterim" diye üstüne yürüdüm. kavga ettik. Çenemdeki bu yara izi o günden kalmadır.

Ülkemizden binlerce kilometre uzakta ve sadece onun resmi için birbirine giren insanlar var dünyada.

 

Büyük Önderimiz Atatürk’ün TÜRK’ü tarifi,

“Bu memleket dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir TÜRK BEŞİĞİ’dir. Beşik tabiatın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onların oğlu oldu. Bir gün o Tabiat çocuğu, Tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; TÜRK oldu. TÜRK budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

          Türk’ü tarif ederken Milletine güveni, sevdası ve  beslediği duyguları ne kadar berrak ne kadar temiz. Bir Türk O’nu sevmiyorum diyebilir mi?

 

Onun yazdığı Destan Çanakkale'de,

            Onun yazdığı Destan Anafartalar'da,

Onun yazdığı Destan Conk Bayırında

            Onun yarattığı Cumhuriyet 79 yıldır dimdik ayakta.

            Onun yattığı yer Ankara'da Anıtkabir'de Fatihalar okunuyor,

            Onun yaşadığı yer tüm dünyadaki kalplerde, ünü dünyada!

Özellikle Mazlum Ulusların gönüllerinde Atamız

Ankara Elmadağ'lı kadın ozanımız Nazile Demir'in “Dünyaya Doğan Güneş” adlı destanının son dörtlüğü ve yukarıdaki anlatımları ile dünya yüzeyinde Atatürk sevgisini öyle güzel anlatıyor ki.

            Nazile'yim  ne söylesem yetmiyor

            Eserlerin anlatmakla bitmiyor

            Rahmetli demeye dilim gitmiyor

            Ününü Dünya da sürdüren Atam...

“”

            4 Ekim 1933'de Yugoslavya Kralı Alexandre, Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret eder. Kral Alexandre,

“size bir sırrımı söyleyeceğim Mustafa Kemal Paşa.” der.

            "Eğer bazı Avrupa Devletlerinin Vaatlerine kanmış olsaydık, Anadolu'ya Yunanlıların yerine biz çıkacaktık.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK gülerek;

            -Geçmiş olsun Kral Hazretleri... diye cevap verir.

 Bu sözleri O’nun milletine güveninin ne kadar fazla olduğunun tam bir göstergesidir.

 

7 Eylül 1922 saat 6:00 da Gazi Başkomutan ve yakın silah arkadaşları, İzmir'e giriş hazırlıklarını konuşurken İzmir Körfezi'ndeki Edgard Quinet zırhlısından bir mesaj alınır. Mesaj şöyledir. "Yabancı Konsolosluklar İzmir'i Türk Ordusuna teslim edeceklerini bildirirler."

            Gazi Mustafa Kemal Paşa Çok sinirlenir. Yumruğunu masaya vurarak "kimin şehrini kime veriyorlar." diye bağırır. Bu yumruk emperyalizmin diz çöküşünün belgesidir.

            “”

            Yunan Akdeniz'e dökülünce "İngiliz Parlementosu toplanır. İşçi Partisi lideri Mc Donald kürsüye gelir.

            "Nerede Başbakan Loyd George? Bize ne söz verdi, sonuç ne oldu? Hazineyi boş yere büyük masrafa soktu. Hani Anadolu paylaşılacak, boğazlar bizim olacaktı? Heyhat, bunların hiçbiri olmadı. Bunun hesabını bize versin der.

            L.George yavaş yavaş kürsüye çıkarak;

            Arkadaşlar, tarih dahi yetiştirmekte pek cömert değildir. Yüzyıllar pek seyrek olarak dahi yetiştirir. Şu şanssızlığa bakın ki; çağımızda o büyük dahiyi Türk Milleti yetiştirdi. Ben ona yenildim.Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi?

Bu konuşmadan sonra LoydGeorge Başbakanlık' tan istifa eder.            Dahası da var.

Loyd George 1948 yılında öldüğü zaman Tımes Gazetesi ikinci sayfasını ona ayırır. Orada şöyle yazar.

            "Loyd George'u bir daha kalkmamak üzere Mustafa Kemal ATATÜRK devirmiştir.

            Yabancıların bile önünde saygı ile eğildiği o eşşiz Komutan, büyük devlet adamı, Ülkemizi ve bizleri esaretten kurtaran O Sarışın Şahan'ı anlamamak için hala çaba gösterecek misiniz?

            O'nu sevelim, O’na saygı duyalım. O din düşmanı değil. O dinin, en mükemmel şekilde öğrenilmesi, dinin en mükemmel yerde, insanın kalp ile vicdanına ve Allah ile kul arasına layık olduğu yerde kalmasını isteyen biri, O, İngiliz Başbakanı'nın söylediği gibi bir dahi, O, mavi gözlü, sarı saçlı bir Şahin, O, bir Vatan sevdalısı, O, bir Millet sevdalısı.

            “O'nun kadar olamasak bile”

          “O'na yakışan kadar olmalıyız.”

           

 

Kaynaklar:  Nutuk.                                           M.Kemal ATATÜRK

                  Atatürk Olmasaydı.                         Cemal KUTAY

                  Atatürk ve İzmir.                            İzmir Gazeteciler Cemiyeti

                  Sivil Savunma Dergisi.                    19 Mayıs 1981

      İmparatorluğa Veda.                       İlhan BARDAKÇI                                  

                  Evrensel Yüksek Adalet Kurumu.      Fıkıh Usulü Kitabı

                                                                                                             HALİL KANARGI

Bu yazı toplam 1595 defa okunmuştur.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Aydın Özel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0544 8148480 | Haber Yazılımı: CM Bilişim