Aydın Barosu Çocuk Komisyonu ve İnsan Hakları Komisyonu üyeleri yaptığı açıklamada Kıyıya Vuran İnsanlık dedi.
Aydın Barosu Çocuk Komisyonu ve İnsan Hakları Komisyonu üyeleri; Yakın zamanda Ortadoğu'da yaşanan savaşlar sonucunda ortaya çıkan insanlık dramları Türkiye'yi doğrudan etkilemekte ve insanlık adına çok üzücü sonuçlara sebebiyet vermektedir.
Ülkesinde yaşamış olduğu şiddet, güvensizlik ve savaşlar nedeni ile her şeyden önce baskı altında hissederek, ülkesine duyduğu güveni kaybetmiş bu insanların başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunmaları ve kabul edilmeleri halinde mülteci olarak kabul edilmektedir.
Ortdoğunun güvensiz ve şiddet ortamından insanların zorunlu şartlar altında insanca yaşam hayali ile çıktıkları bu yolculuk denizin ortasında son bulmaktadır.Son aylarda yüzlerce Suriyeli zor şartlar altında çıktıkları bu yolda karaya varış limanları olan Avrupa Kıtasına ayak basamadan hayatını kaybetmektedir.
Türkiye uzun yıllar bir iltica göçmen Yasasına sahip olamamış, 11.04.2014 tarihinde yürürlüğe giren 04.04.2013 kabul tarihli 6458 Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanunu ile ilk kez bu konuda düzenleme yapılmıştır. Kanunun 62 maddesindeki düzenlemeye göre
" Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye'de kalmasına izin verilir." demek sureti ile bu kişiler şartlı mülteci olarak kabul edilmektedir.
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların sınır komşusu olması sebebi ile Türkiye'ye geçişleri oldukça kolay olmaktadır. Türkiye'ye yasal yollardan giriş yapanlar girdikleri sınır kapısının valiliğine, yasal olmayan yollardan giriş yapanlar ise giriş yaptıkları yerin valililerine en geç 15 gün içinde başvurmakla yükümlüdürler. Aksi taktirde kaçak göçmen olarak kabul edilirler ve yakalandıkları zaman sınır dışı edilerek ülkelerine teslim edilirler. Gerekli başvuruyu yapanlar ise Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK) gönderilirler. Böylece de uzun ve zorlu bir süreç başlamış olur.Her mültecinin güvenli sığınma hakkı vardır.Mültecilere en azından ülkede yasal olarak ikamet eden yabancılara tanınan haklara eşit haklar tanınmalı, onu kırıcı muameleye tabi tutulmamalıdırlar.Her mülteci çocuk okula gitmekten alıkonulmamalıdır.Temel ihtiyaçları karşılanmalı, sığınma kabul eden devlet veya diğer kuruluşlardan başka kaynak bulunmadığı durumlarda BMMYK, kendi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan mülteciler ve diğer ilgili kişilere yardım sağlar. Bu yardım mali destek; gıda maddesi; mutfak malzemesi, aletler,temizlik malzemesi veya barınak gibi ihtiyaçlar şeklinde olabileceği gibi, bir kampta veya topluluk halinde yaşayan mülteciler için okul ve klinik yapılması gibi programlar şeklinde de olabilir. BMMYK mültecilerin en kısa zamanda kendi kendilerine yeterli duruma gelebilmeleri için elinden gelen tüm gayreti gösterir; bu resmi gelir getirici faaliyetler veya yetenek geliştirici eğitim projeleri gerektirebilir.
Kaçak Göçmen olarak nitelendirilenler yada mülteci olarak geçiş yapıp yasa dışı yollarla başka ülkeye geçiş yapmak isteyenler, insan kaçakçıları tarafından Türkiye üzerinden deniz yolu ile taşınmaktadır.Onları böylesine tehlikeli yolculuğa iten savaşı destekleyen savaşa vesile olan savaştan çıkar sağlayan, beslenen emperyalist güçler, odaklar, oluşumlar hayatını bu yolda kaybeden her canın sorumlusudur.
Türkiye'nin bu göç koridorunda yer alması sebebi ile bu dramların en büyük tanığı bizleriz. Ege kıyılarında umuda çıktıkları yolculukta Ege Denizinin sularında çıkılan yolculuk çoğu zaman ölüme yolculuktur.Henüz dün, kıyıya vuran küçücük bir beden insanlığı sorgulamamıza, düşünmemize savaşın ve bitmek bilmeyen kavgaların soğuk ve acımasız yüzüyle yüzleşmemize neden olmuştur.Bu küçücük bedenlerin yeri soğuk sular değil annelerinin kucağıdır. Bu dramın sorumlusu insanlıktır.Savaşa karar verenler, bu çocukların ölüm kararını verenlerdir.Farklı politikalar, ideolojiler nedeni ile birtakım örgütler ve bunları çıkarları uğruna destekleyen her türlü oluşumlar için şiddet olağan ölüm ise sonuçtur.Şiddet bir yandan anayasal kuralların ihlali şeklinde vücut bulmakta bir yandan insanların canına kastetmektedir.Bir ülkede hukuk güvenliği can güvenliğinin de teminatıdır.
Tüm bu savaşlarda masum insanlar ve çocuklar bedel ödemektedir. Yaşanan drama katlanmak vicdanen mümkün değildir.Bu manzaralara daha ne kadar seyirci kalabiliriz, bu manzaraları görmeye daha ne kadar devam edeceğiz.Canımızı acıtan Bodrum açıklarında kıyıda yatan küçücük bedeni ve bedenleri hiçbir zaman unutmayacağız.İnsanlık büyük bir sınav vermektedir.Savaşı çıkaranlar, karar verenler kadar duyarsızca izleyenler ve vicdanen hiçbir rahatsızlık duymalar arasında hiçbir fark yoktur.
Yaşanan dramlara karşı çocuklar ölmesin,çocuk gibi yaşasınlar diye Hükümeti,Yasa Koyucuları, Yetkilileri, Birleşmiş Millletleri,tüm sivil toplum kuruluşlarını, tüm insanlığı, tüm dünyayı duyarlı olmaya ve çözüm için gereğini yapmaya davet ediyoruz dedi.