• Aydın14 °C
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Kuşadası’nda Yunan işgali 24 Nisan 1922 günü başladı, 7 Eylül 1922 tarihine kadar 4 ay 13 gün sürdü.
07 Eylül 2017 Perşembe 13:06

Kuşadası’nda Yunan işgali 24 Nisan 1922 günü başladı, 7 Eylül 1922 tarihine kadar 4 ay 13 gün sürdü.

24 Nisan 1922 günü sabah saatlerinde Selçuk’ta konuşlu Yunan Alayının bir taburu Kuşadası’nı işgale geldi. Kuşadası Türklerinin büyük bir kısmı, İtalyanların Kuşadası’nı terk etmesinin ardından Yunan işgal birliklerinin Kuşadası’na gireceğini duyunca kent
Kuşadası’nda Yunan işgali 24 Nisan 1922 günü başladı, 7 Eylül 1922 tarihine kadar 4 ay 13 gün sürdü.24 Nisan 1922 günü sabah saatlerinde Selçuk’ta konuşlu Yunan Alayının bir taburu Kuşadası’nı işgale geldi. Kuşadası Türklerinin büyük bir kısmı, İtalyanların Kuşadası’nı terk etmesinin ardından Yunan işgal birliklerinin Kuşadası’na gireceğini duyunca kenti terk etmiş, Kuşadası’nda Rumlar ve Ermeniler kalmıştı.Aynı günün akşam üstü Yunan Generali Vlohopoulos Kuşadası’na geldi. Kuşadası’ndaki Rumlar şehrin girişinde Yunan komutanı karşılayarak şükranlarını sundular, iki gün boyunca Kuşadası’nı Türklerden kurtardıkları için şenlik düzenlediler.Ancak işgalleri 4 ay 13 gün sürdü. Türk Ordusunun Büyük Taarruzla Yunan Ordusunu önüne katıp kovalaması Kuşadası’nda duyulunca bir felaketin eşiğine gelindi.6 Eylül günü Yunan askerleri çekilirken yaklaşık 150 Kuşadalı erkeği İtalyanlardan kalma baraka sinema salonuna doldurmuş ve içine yakıt döküp kapılarını dışarıdan kilitlemiştir. Tam yakma aşamasında iken durumu öğrenen bir Sofia adındaki bir Rum kızı sevdiği Türk gencinin de buraya konulanlar arasında olmasından dolayı dayanamayıp İtalyan zeytinyağı fabrikasının müdürüne gitmiştir. Müdürün durumu öğrenip Yunan askerlerine müdahale etmesi ve kapıları açması ile büyük bir katliam son anda önlenmiştir. Ancak Yunan askerleri bununla yetinmemiş Bölgede Kuva-yı Milliye’yi örgütleyen Mahmut Esat Bey’e ait ev ve helvahaneyi yerle bir etmişler, çarşıyı ve Hükümet Konağını ateşe vermişlerdir.7 Eylül 1922 sabahı tan ağarırken bir gün önce Söke’yi kurtaran Binbaşı Rıfat Bey’in piyade taburu ile efeler Kuşadası’nı kurtarmaya gelmişlerdir.Binbaşı Rıfat Bey komutasındaki Piyade Taburu Kalafat Dağının kuzeyinde şimdi taş ocağının bulunduğu Göcek Gavan bölgesinden, Çam Mehmet Efe’nin komutasındaki zeybekler ise Fransız Tatil Köyünün bulunduğu Aslan Burnu-Kadınlar Denizi üzerinden kente girmeye başladılar. Piyade Taburunun bir bölüğü Davutlar-Güzelçamlı istikametinde temizlik harekâtına girişti.Binbaşı Rıfat beyin askerleri kahramanlar Caddesi istikametinden, Çam Mehmet Efe’nin zeybekleri ise Kadınlar Denizi-İkioklu istikametinden şehre girdiler.Ancak Kuşadası topraklarında Yunan askeri kalmamış ve kenti bir gün önceden terk etmişlerdi. Çatışma yaşanmadan kente girildi. Diğer yandan Kuşadası merkezde ve Güzelçamlı’da bulunan Rumlar henüz Kuşadası sınırlarını terk etmemişlerdi.Rumların tahliyesinin emniyetle sağlanabilmesi için Türk Birlikleri emniyet tedbiri aldılar. Kuşadası merkezindeki Rumlar Yılancı Burnu’na, Güzelçamlı’daki Rumlar ise Bayrak Adası civarına yığılmışlardı. Türk askerlerinin nezaretinde Sisam’dan gelen teknelere doluşarak Türkiye’yi terk ettiler. Terk işlemi 7 Eylül gece yarısına kadar sürdü, herhangi bir olumsuzluk yaşanmadı.Kuşadası’nın Yunan işgalinde kaldığı 24 Nisan 1922’den 7 Eylül 1922 tarihine kadarki 4,5 aylık sürede 21’i kadın 157 vatandaşımız Kuşadası Rumları destekli Yunan Ordusu tarafından vahşice şehit edilmiştir. Bunun dışında 8 kızımıza Yunan askerlerince tecavüz edilmiş, vatandaşın hayvanları, ellerindeki tahıl vb. ürünler zorla toplanarak Yunan Ordusuna verilmiştir.Bütün bunlara rağmen Kuşadası Rumlarının kılına zarar verilmeden kenti terk etmesi sağlanmıştır. 4,5 ay önce Yunan Generali Vlohopoulos’u karşılayan sevinçle karşılayan Rumlar hazin bir şekilde yaşadıkları toprakları terk etmiştir.Bir zamanlar beraberce yaşadığımız Kuşadalılardan biri olan Artemis Paraskevi Türkiye’den gittikten bir yıl sonra hatıra defterine şu notları düşmüştür:“Hepimiz bir arada çok güzel dostluklar kurmuştuk. Sadece mahallede değil, tarlalardaki damlara göçtüğümüzde de birbirimizi arar sorardık. Yaz gecelerinde üzüm bağlarında birbirimizi ziyarete gittiğimizde ateşin başında neşeli kahkahalar atardık. Çoğu zaman Müslüman nedir, Hıristiyan nedir bilmezdik. Bir Müslüman dostum hasta olsa biz de üzülürdük, onların sevinçlerinde biz de sevinirdik. Bazen Türkler bizim cenazelerimize, bazen de biz Türklerin cenazelerine giderdik. Türk dostumuz öldüğünde biz de ağlardık. Bizden biri ölünce onlar ağlardı. Biz onların cenazesinde Rumca dualar okur, onlarda bizlerin cenazesinde Arapça dualar okurlardı. Türkler güzel Rum kızlarına işaret edip buluşmak isterler, Rumlar Türk kızlarına işaret ettiklerinde kavga çıkarırlardı. Biz böyle bilirdik. Türk kızlarıyla konuşan Rum delikanlılar da vardı. Duyardık. Ama birbirimizle evlenmezdik. Aileler iyi karşılamazdı. Her şeye rağmen iyi geçinirdik. Ne zaman buraları da anavatana bağlamaya kalktılar, her şey bozuldu. Kimse birbirinin sokağından bile geçmez oldu. Tarlalara bile gitmek için her millet başka yolları kullanmaya başladı. Birbirimize düşman olduk. Anavatana göçünce buradakiler de bizi sevmedi. Türk tohumu dediler. Kovmak istediler. Artık güzel rüyalar bile görmez olduk. Ne güzeldin benim memleketim. Ne güzeldin Yeni Efes’im, Kuşadam. Ben seni unutmadım. Sen de beni unutma…”Haber: Volkan GÜRYALÇIN
Kaynak: Haber Kaynağı
Bu haber toplam 2893 defa okunmuştur
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Aydın Özel | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0544 8148480 | Haber Yazılımı: CM Bilişim